Bir gün saçların ağarsa,
ellerin titrerse,
gözlerin seçmezse beni,
yine de gel,
yine de başını göğsüme yasla.
Kokundan tanırım seni,
nabzından tanırım,
göğsümdeki yerinden tanırım.
Adını unuturum belki,
ama seni asla unutmam.
Bir gün saçların ağarsa,
ellerin titrerse,
gözlerin seçmezse beni,
yine de gel,
yine de başını göğsüme yasla.
Kokundan tanırım seni,
nabzından tanırım,
göğsümdeki yerinden tanırım.
Adını unuturum belki,
ama seni asla unutmam.
Buradan selam olsun sana sevgili,
batık bir geminin paslı çapasından,
denizin unuttuğu bir fırtınadan.
Gittiğin gün “bittin bende” diyebilmeyi
o kadar isterdim ki.
Bir kibritle yakıp küle çevirmek,
sonra o külü rüzgâra üfleyip
göklerin en uzak...
Buradan selam olsun sana sevgili,
batık bir geminin paslı çapasından,
denizin unuttuğu bir fırtınadan.
Gittiğin gün “bittin bende” diyebilmeyi
o kadar isterdim ki.
Bir kibritle yakıp küle çevirmek,
sonra o külü rüzgâra üfleyip
göklerin en uzak köşesine savurmak…
Yapamadım.
Sen içimde kırık bir deniz feneri gibi kaldın,
ışığın söndü ama camı hâlâ kesiyordu.
Küçük bir kız bıraktın ortada,
elleri buz tutmuş,
gözleri geceye kelepçeli,
yüreği tuzla dolu bir kum saati.
Sensiz mevsimler nasıl dönerdi,
sensiz güneş nasıl doğardı, bilmiyordum.
Öğrenmek,
kendi göğsümden kopardığım parçaları
kanla, iplik iplik geri örmek gibiydi.
Günlerim kurşun,
aylarım çöldü.
Her şarkı bir hançer,
her sokak bir tuz gölüydü.
Toprağım senin için kurudu,
toprağım senin için çöl gülü bile açmadı.
Katran karası kalbin
orada bir damla su bile bırakmadı.
O küçük kız büyüdü sevgili.
Kendi küllerinden anka oldu,
kırık kanatlarını ateşte dövdü,
göğsündeki fırtınayı rüzgâra çevirdi.
Okyanusları avuçlayıp içti,
dağları cebine koydu,
ufku yırttı, ötesine geçti.
Bir sabah uyandı;
senin adın dilinde
kırık bir deniz kabuğunun soğumuş tuzu gibiydi artık.
Bir şarkı çaldı, senin şarkın,
ama içinde senin gölgen yoktu.
Adımları kuş gibi hafif,
gölgesi sana değmiyordu.
Ve sonra…
bir bahar geldi ki,
ben hazır değildim.
Kış sanıyordum hâlâ içimi,
ama bir el uzandı,
parmak uçları güneş gibi sıcaktı.
O el avucumda eriyen karlarımı topladı,
içine yeni bir nehir doldurdu.
Şimdi damarlarımdan ilkbahar akıyor sevgili.
Kalbim,
senin açtığın çölde
bir vahada yeniden yeşerdi;
ama bu sefer
köklerim başka bir gökyüzüne uzanıyor.
Onun gülüşü,
senin bıraktığın çukurları
yıldız tozuyla dolduruyor.
Onun sesi,
senin sustuğun yerlerde
en güzel şarkıyı söylüyor.
Ben ona bakarken
gözlerimde senin enkazın bile kalmadı;
çünkü o,
benim yeni ufkum,
yeni fenerim,
yeni ve gerçek sabahım.
Bir gün karşılaşırız belki.
Sen hâlâ aynı batık limanda,
aynı paslı çapa gibi duruyor olacaksın.
Ben geçerken,
yanımda başka bir bahar yürüyecek.
Sana bakmayacağım bile;
çünkü gözlerim artık
onun ışığıyla kamaşıyor.
Çünkü ben artık biliyorum:
Bazı insanlar seni çölde bırakır,
bazıları ise o çölde
seni bulup,
seni yeniden yeşertir.
Ben ikincisini buldum sevgili.
Ve şimdi
kalbim onun adıyla atıyor,
onun adıyla çiçek açıyor.
Buradan selam olsun sana,
çok eski bir kıştan,
artık hiç erimeyecek bir kardan.
Hoşça kal.
Ben çoktan bahar oldum,
ve bu bahar
bir daha hiç bitmeyecek.
Gözlerin yeşil,
ama yeşil kelimesi sana hakaret gibi kalır;
sanki iki kere doğmuş orman,
içinde vahşi bir ateş yanıyor,
ben o ateşe doğru koşuyorum,
çıplak ayak, korkusuz.
Bir kere bakıyorsun,
dizlerim çözülüyor,
kalbim göğsümden fırlayıp
senin...
Gözlerin yeşil,
ama yeşil kelimesi sana hakaret gibi kalır;
sanki iki kere doğmuş orman,
içinde vahşi bir ateş yanıyor,
ben o ateşe doğru koşuyorum,
çıplak ayak, korkusuz.
Bir kere bakıyorsun,
dizlerim çözülüyor,
kalbim göğsümden fırlayıp
senin avuçlarına düşüyor;
tut, sıkı tut,
çünkü artık sadece seninle atıyor.
Dudakların…
Tanrım, o dudakların günahımın ta kendisi.
Öpsem bir kere,
bütün ömrümü o tek saniyeye feda ederim.
Öpmesen,
yine de her nefeste seni yudumluyorum,
aç, susuz, deli.
Senin yeşillerin
benim toprağıma değdiği anda
bir şey oluyor içimde,
sanki uzun zamandır bekleyen bir çiçek
sessizce başını kaldırıyor.
Ne fırtına, ne yangın,
sadece bir ışık.
Sanki sen bir bahar sabahısın,
ben de o sabahın ilk açan...
Senin yeşillerin
benim toprağıma değdiği anda
bir şey oluyor içimde,
sanki uzun zamandır bekleyen bir çiçek
sessizce başını kaldırıyor.
Ne fırtına, ne yangın,
sadece bir ışık.
Sanki sen bir bahar sabahısın,
ben de o sabahın ilk açan çiçeği.
Gözlerin
güneş gibi değil,
güneşin içime doğduğu yer gibi.
Bakışınla
bütün karanlık yavaş yavaş eriyor,
ama hiç ses çıkarmadan,
sadece huzurla.
Adın
dilimin ucunda bir dua gibi duruyor,
söylesem
gökteki bütün yıldızlar
birer birer gülümseyecek.
Seni sevmek
bir kapıyı aralamak gibi,
içeride kimse yok,
ama her şey sen kokuyor.
Seni sevmek
ne büyük bir gürültü,
ne de sessiz bir çığlık;
sadece
kalbimin
en sakin yerinde
senin adının
usulca
oturması.
Ve bu kadar.
Bu kadarcık
ve bu kadar çok.
Bakıyorum geçen yıllara, aylara, haftalara, günlere, saatlere…
Hepsi beni senden uzaklaştırmak yerine, sana daha da yaklaştırmış.
Her an, her nefes, seni biraz daha içime işlemiş.
Bu kadar yıla, bu kadar mesafeye hangi kalp dayanırdı?
Hangi ruh,...
Bakıyorum geçen yıllara, aylara, haftalara, günlere, saatlere…
Hepsi beni senden uzaklaştırmak yerine, sana daha da yaklaştırmış.
Her an, her nefes, seni biraz daha içime işlemiş.
Bu kadar yıla, bu kadar mesafeye hangi kalp dayanırdı?
Hangi ruh, hangi beden dururdu her şeye rağmen dimdik yanı başında?
Ben dayandım, sevgilim.
Senden hiç vazgeçmeden; kimi zaman yerlerde, kimi zaman ayakta…
Ama hep senin adını mırıldanarak.
Sen sandın ki sevgim iki günlük.
Sen sandın ki ben senin gibiyim.
Sen sandın ki ben herkes gibiyim.
Üzgünüm sevgilim; senin gibi olmayı çok isterdim.
Herkes gibi olmayı da çok isterdim.
Geçmişi silip unutabilmeyi, acıları geride bırakabilmeyi…
Ama yapamadım.
Ben, unutmayı hiç beceremedim.
Unutmak, sanki seni bir daha hiç yaşamamak gibiydi.
Özür dilerim.
Özür dilerim sevgilim.
Belki de fazla sevdim seni.
Belki de fazla kendimi verdim.
Ne kadar bu büyük hatanın farkında olsam da,
kendimi kaybettim sende — defalarca, isteyerek.
Hiç gocunmadan, kızmadan, bir gün bana gelmeni bekledim.
Biliyorum sevgilim, sen gelmeye bile yeltenmedin.
Ben seni beklerken, sen başkasının gözlerinde ısındın.
Şimdi bakıyorum da sevgilim… Ne kadar aptalmışım.
Harcadığım şeylerin karşılığının bir hiç olduğunu
bu akşamüstü, tatlı bir sarhoşluğun içinde fark ettim.
Sanma, önceden sarhoş olmadım.
Zaten seni sevdiğim her an, sana zaten sarhoştum.
Kokuna, tenine, gülüşüne…
Ve komik ama, olmayan kalbine bile.
Elimde sigaram, geçmişin kesik kesik hatıralarını izliyorum.
Duman her döndüğünde, bir anı daha boğuyor içimde.
En çok kendime üzülüyorum.
Sevgiyi, senin atmayan kalbinde aradığım için kızıyorum kendime.
Tadını bilemediğim sevgiyi sende bulduğumu sandığım için kırgınım.
Sen beni bir okyanusta yapayalnız bıraktın sevgilim.
Kıyıya vuracağıma inandıkça,
beni ortada bırakan sen dalgalarıyla uzaklaştırdın.
Her seferinde biraz daha.
Yine de yalnız değilim bu okyanusta;
var içimde senden bir parça.
Bilmiyorum, bu kader ona ne kadar reva.
Bilmiyorum sevgilim, ben doğruyu yanlışı
ne seni severken bildim, ne de şimdi.
Adadım sana her şeyimi; ömrümü, günümü,
gündüzümü, gecemi, hatta uykularımı bile.
Ama kıyıya da vuramadım hâlâ.
Kalbimde senle yaşamak, hâlâ anlamlı kılıyor hayatı bana.
Küçüktüm, kimsesizdim, yalnızdım ey sevgilim.
Liman sandım, geldim sana.
Yanılmışım oysa.
Kendimi sana adarken, senin gözünde bir hiç olduğumu
anlamamakta ısrar ettiğim için suçlu belki de benimdir.
Kabul ediyorum hatalarımı sevgilim.
Keşke sen de kabul edebilseydin bazı şeyleri.
Sana baktığımda gözlerimde beliren ışığı, o ateşi…
Ama sen kördün hep bana.
Senin gözlerin değdi benden başka tüm gözlere.
Kalbin dokundu benden başka tüm kalplere.
Bana hem bu kadar yakın görünüp,
bu kadar uzak olmayı nasıl becerdin sevgilim?
Çünkü ben hep sende kaybettim kendimi.
Hep, defalarca…
Hatırlar mısın çok eski günleri?
Belki sen de beni sevdiğin günleri hatırlarsın.
Benim hatırımda yok sevgilim.
Ama kalbinin içini bilemem.
Belki benim için de atmıştır bir kere de olsa o kalp.
Belki zihninde ansızın belirmiştir bana ait bir ses, bir görüntü…
Belki bir şarkının ortasında, bir rüzgârın sesinde…
Bilmiyorum sevgilim.
Ben hep bunun hayaliyle bekledim seni.
Elimde bugün sayamadığım kaçıncı sigara…
Küller birikiyor, duman odada sessizce dönüyor.
Zaman ağır, ben yorgunum.
Gözlerim hâlâ önümdeki yolda; ama yol artık hiçbir yere çıkmıyor.
Her şey silikleşiyor yavaş yavaş —
renkler, sesler, umutlar… hatta ben bile.
Arkadan, aheste aheste siren sesi;
hayat bir yerlerde devam ediyor ama bana uğramıyor artık.
Ellerimde senden bana kalan son şeyler var:
Bir tabanca, bir fotoğraf,
ve kendi ellerimde kuruyan kan…
O kan, geçmişin yankısı gibi;
her damlasında senin adın var.
Bir zamanlar kalbimden taşan sevda,
şimdi avuçlarımda pıhtılaşmış bir pişmanlık gibi duruyor.
Fotoğraftaki yüzün hâlâ aynı — gülüyorsun.
Oysa ben o gülüşte gömüldüm,
orada sustum, orada bittim.
Ve şimdi, gözlerim yerde yatan gölgene takılıyor...
Ey sevgilim, her şey bambaşka olabilecekken,
neden kalbimi kırıp bu sessiz karanlığa hapsettin?
Elimdeki tabanca hâlâ sıcak,
sanki senin bıraktığın boşluktan bir parça taşıyor.
Duman tavana çarpıp geri dönüyor,
sanki gitmekle kalmak arasında sıkışmış bir nefes gibi.
Sessizlik, gürültülü bir ağıt hâline geldi.
Odanın her köşesinde senin sesin,
ama artık yankısı bile yorgun.
Bir…
İki…
Üç…
Geliyorum sevgilim…
Geliyorum.
Beni sevmen için yine ben geliyorum sana.
Sen benden gitmeden,
ben kendimi kaybetmeden…