Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg'u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağı'na varamasan bile, hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. Bırak dünyanın haritasını yapmayı! Daha...
Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg'u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağı'na varamasan bile, hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. Bırak dünyanın haritasını yapmayı! Daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. Gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam Dünyanın kendisini hiç görebilir mi?
Bir genç çocuk olan Tanjiro'nun,iblise dönüşen kardeşi Nezuko'yu tekrar insana dönüştürmek isteğiyle başlar hikaye.İlerledikçe azim ve umudun önüne hiç bir şeyin geçemeyeceğini anlıyorsunuz.Hikayesiyle animasyonunun uyumu mükemmel olmuş.Kesinlikle...
Bir genç çocuk olan Tanjiro'nun,iblise dönüşen kardeşi Nezuko'yu tekrar insana dönüştürmek isteğiyle başlar hikaye.İlerledikçe azim ve umudun önüne hiç bir şeyin geçemeyeceğini anlıyorsunuz.Hikayesiyle animasyonunun uyumu mükemmel olmuş.Kesinlikle izlemenizi öneririm.Özellikle animasyon ve çiziminin harika olması animeyi öne çıkartıyor.Filmleride mevcut.İzlemek isteyenler için izleme sırasını şöyle yazayım:
1-Demon Slayer 1. sezon(1-26 bölümleri,26 bölüm.)
2-Demon Slayer Mugen Train Arc(27-33 bölümleri arasını kaplıyor.7 bölüm.)
3-Demon Slayer 2. sezon (34-44. bölümler,11 bölüm.)
4-Demon Slayer 3. sezon(45-55. bölümler ,11 bölüm)
5-Demon Slayer 4. sezon(56-63.bölümler,8 bölüm.)
6-Demon Slayer Sonsuzluk kalesi filmi bölüm 1
7-Sonsuzluk Kalesi Bölüm 2(daha çıkmadı.)
8-Sonsuzluk kalesi bölüm 3(daha çıkmadı.)
Bu hayatta bir meşgalesi olmalı insanın. Yoksa düşüncelerin arasında kaybolmaktan nefes almayı unutabilir. Yoksa yüreği ile aklı arasında okyanusu arayan bir balık gibi aynı durumlar üzerinde yıllarca konaklayabilir. Zira okyanusu arayan balık da...
Bu hayatta bir meşgalesi olmalı insanın. Yoksa düşüncelerin arasında kaybolmaktan nefes almayı unutabilir. Yoksa yüreği ile aklı arasında okyanusu arayan bir balık gibi aynı durumlar üzerinde yıllarca konaklayabilir. Zira okyanusu arayan balık da böyledir. O okyanusu arıyordur suyu değil..O, kafasında kurguladığı ve kurguladığına tam kalbiyle inanıp benimsediği dünyayı arıyordur. Okyanusa ulaştığında aslında geldiği yerden bir farkı olmadığını anladığında duyduğu öfke ve beraberinde getirdiği hayal kırıklığı da bundandır. İnsanoğlu da böyledir işte... Gerçek olana değil, düşlediklerine inandırır kendini. Düşlediği hayata, insanlara, duygulara kendini o kadar adamıştır ki; onların bir düş olduğuna kendisi dahi inanamaz artık, inanmak istemez çünkü. Her ne kadar aklı bir yandan gerçekliğe dönmesini söylese de, yüreği zihnini çoktan öldürmüştür. Hem yürek, hem zihin hem de balık bu düşünceler yığınından kurtulamaz. Kurtulabilecek güç kendisinde bulunsa dahi, o birileri tarafından yardım ister. Çünkü okyanusa gelmiştir evet, ama nasıl geri döneceğini bilmiyordur. Geriye dönmese dahi, içindeki bu hayal kırıklığı ile hayatına nasıl devam edecektir ki..? ~ikra
Alkolik prenses, bir şeytan ve bir elfin arkadaşlığının kara mizahla harmanlanmasına bayıldım. Komik, eğlenceli ve düşündüren bir dizi. En sevdiğim diziler arasında. Kara mizah ve fantastik tarz hikayeler seviyorsanız çok beğenirsiniz.
Alkolik prenses, bir şeytan ve bir elfin arkadaşlığının kara mizahla harmanlanmasına bayıldım. Komik, eğlenceli ve düşündüren bir dizi. En sevdiğim diziler arasında. Kara mizah ve fantastik tarz hikayeler seviyorsanız çok beğenirsiniz.
Gece İle Konuşan Mıydı Düşünce?
I.
Gece, göğün derin bir yarığıydı
ve ben o yarığın kenarında
kendi adımı unutan bir yankı gibi duruyordum.
Her sessizlik, başka bir karanlığın kapısıydı
ve kapılar aralandıkça
içimde duran o eski, tozlu...
Gece İle Konuşan Mıydı Düşünce?
I.
Gece, göğün derin bir yarığıydı
ve ben o yarığın kenarında
kendi adımı unutan bir yankı gibi duruyordum.
Her sessizlik, başka bir karanlığın kapısıydı
ve kapılar aralandıkça
içimde duran o eski, tozlu düşünce
bir kuş kanadı gibi titriyordu.
Bir anlığına, zamanın kendini dinlediğini duydum.
Kendi göğsünde atan nabzını ölçüyor gibiydi.
Zamanın gölgesine dokundum:
Soğuktu.
Belki de geçmişin dokunamadığım bir yerinde
hala üşüyordum ben.
II.
Bir düşünce çıktı yoluma —
ne bana aitti ne de evrene.
Kimsesiz bir çocuk gibi titriyordu:
"Anlam, susmanın uzun bir kıyısıdır."
O an sesimin neden bu kadar ağır olduğunu anladım.
Konuşmak, düşüncenin kanatlarını kesmek gibiydi
ve ben çok kez kestim kendimi.
Gökyüzü, mavi olmaktan sıkılmıştı o gece.
Karanlık, kendi rengini unutmuştu.
Geriye sadece bir boşluk kalmıştı:
hiçliğin kalbine konan küçük bir soluk.
O soluk benimdi.
Belki de varlık dediğimiz şey,
hiçliğin bizi kısa bir anlığına giymesiydi.
III.
Yoluma taşlar döküldü,
her biri bir soru işareti gibi eğri büğrüydü.
Kimi “nereden?” dedi;
kimi “kime?”
ben ise hepsini yanlış anlayarak yürüdüm.
Yanlış anlamak bazen korunaktır,
çünkü doğrular insanı çıplak bırakır
soğuk bir hakikatin ortasında.
Bir kayanın gölgesine oturdum.
Gölge konuştu:
"İnsan, düşerken büyür."
Sonra ekledi:
"Çünkü gökyüzü, yüksekte duranların değil,
düşmekten vazgeçmeyenlerin hatırına açılır."
O an anladım ki
varlık bir merdivendi
ama basamakları insan indikçe çoğalıyordu.
IV.
Bir nehir akıyordu uzakta.
Suyun sesi yoktu;
çünkü bazı akışlar sessizlikten yapılır.
Ben nehre bir soru attım:
“Ben kimim?”
Nehir, dalgalarına kıyamayıp
sorumu ikiye bölerek geri verdi:
"Sen kimsin?"
İki kelime, iki uçurum.
Cevap veremedim.
Kendini bilmek, kendinden geçmekti belki de.
Bir ayna buldum sonra —
çatlak, yorgun, bana benzeyen.
Kendime baktım ama
gördüğüm kişi beni göremiyordu.
Ayna dedi ki:
“İnsan kendini tanırsa, kırılır.”
Ve ben, kırılmaktan korkmadığımı fark ettim
ama tamamen görünmekten korkuyordum.
V.
Gökyüzünden bir yıldız koptu.
Çok uzaktı ama sesi yakındı:
hüzünlü, ince bir bıçak gibi.
"Her düşüş bir çağrıdır," dedi yıldız.
"Her parlayış bir vedadır."
Ben de ona sordum:
“Neden düştün?”
"Dokunulmak istedim,” dedi.
“Parlamak, çok yalnız bir eylemdir.”
Ve o anda öğrendim:
Yalnızlık gökte doğar,
yeryüzünde sadece büyür.
VI.
Sabahın ilk çizgisi, ufukta ince bir yara gibi açıldığında
gecenin bütün sözleri
birer birer omuzlarımdan yere düştü.
Her biri ağırdı, taş kadar ağır.
Birini elime aldım:
üzerinde şunlar yazıyordu:
"Gerçek, insanın taşıyamadığı ağırlığın adıdır."
Sonra yavaşça yürümeye başladım.
Her adımda evren küçülüyor,
ben büyüyordum.
Ve anladım ki
büyümek, dünyayı değil
kendi sınırlarını aşmaktır.
VII.
Sonunda bir rüzgar dokundu yüzüme.
Ne soğuktu ne sıcak,
yalnızca yakıcıydı.
Rüzgar dedi ki:
“İnsan, aradığı hakikati bulmaz;
hakikat, hazır olanı bulur.”
O an durdum.
Hazır mıydım bilmiyordum.
Belki hiçbir zaman olmayacaktım.
Ama yürümek, bilmemekle başlıyordu.
Ve ben bir adıma daha güç verdim.
VIII.
Güneş doğduğunda
ben hala gecenin içindeydim.
Çünkü insan
ışığa her zaman geç ulaşır.
Güneş içime baktı,
ben ona bakamadım.
Ama bir ses bıraktı ardında:
“İçindeki karanlıktan utanç duyma;
ışığın yolu hep oradan geçer.”
Ve ben,
kendi gölgemin elinden tutarak
bir kez daha yeryüzüne indim.
Artık biliyordum:
Varlık bir cümle değil,
bitmeyen bir arayıştı.
Ve insan, kendi sorularıyla yürüyen
uzun bir sessizlikti.
Geçen sene canım sıkkın iken yazdığım, kapağının üstünde Latince yazıların yazdığı defterimden...
Ben şuna inanıyorum ki, üç buçuk günlük ömrümüzü kendimize zehir etmemek için ne mazideki hayatımıza ve kaçırdığımız fırsatlara ne de istikbalin olmayacak hülyalarına kulak asmayarak bugünümüze hapsolup yaşamalıyız...~#sabahattinali
Ben şuna inanıyorum ki, üç buçuk günlük ömrümüzü kendimize zehir etmemek için ne mazideki hayatımıza ve kaçırdığımız fırsatlara ne de istikbalin olmayacak hülyalarına kulak asmayarak bugünümüze hapsolup yaşamalıyız...~#sabahattinali