polisiye tarzını seven biri olarak öncelikle baştan sona kadar keyifle okudum. Türk Edebiyatının polisiye türünün yeni temsilcisi olarak gösterilen Ahmet Ümit bu türden yazdığı eserlerle edebiyata yeni bir soluk getirdiği belli. “Aşkımız Eski Bir...
polisiye tarzını seven biri olarak öncelikle baştan sona kadar keyifle okudum. Türk Edebiyatının polisiye türünün yeni temsilcisi olarak gösterilen Ahmet Ümit bu türden yazdığı eserlerle edebiyata yeni bir soluk getirdiği belli. “Aşkımız Eski Bir Roman” kitabında üç hikaye, üç cinayet ve üç katil var.
İlkinde kitaba da adını veren aşk, edebiyat ve roman kahramanlarından, yazarlarından yola çıkılarak işlenen tehlikeli bir cinayet ve aşkı geçmişte arayan bir adamın hikayesi anlatılıyor. İkincisinde olay basit gibi görünse de aslında bildiğimiz gerçeklerin göründüğü gibi olmadığını gösteren dramın ağırlıkta olduğu bir cinayet vakası ve aşk sayesinde sınıf atlamaya çalışan genç bir kızın hikayesi anlatılıyor. Üçüncüsün de ise bilimden başlayıp siyasete kadar uzanan hatta iki ülke arasında krize neden olabilecek gizemli bir kayboluş ve aşkı yeniden kazanmaya çalışan insanların hikayesi işleniyor. Ve bu üç davayı da çözmek Başkomiser Nevzat ve ekibine kalıyor. Cinayetleri çözmek için akıl ve tecrübelerin yanında yüreğini de katan, vicdanıyla hareket eden ve her zaman adalet arayışında olan Nevzat bu nedenle benzerlerinden farklı olan bir karakter profili çiziyor. Aslında olması gereken ideal bir insan var karşımızda. Bu karmaşık cinayetleri çözmek de her şeyden önce geniş bir bakış açısına sahip olunması gerektiği üzerinde önemle durulmuş. Hikayelere baktığımızda farklı sosyal ve kültürel çevrede olan kişilerin ve olayların cinayet öyküleri var. Başkomiser Nevzat vakaları çözerken insan ruhunun derinliklerine de inerek gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışıyor aynı zamanda hiçbir ayrımcılık yapmadan, herkese eşit bir şekilde davranıyor.
Yazar böylece mesleğin detaylarına ve zorluğuna da dikkat çekiyor. Hikayelerin içeriğine bakılınca hepsinde aşka, insana ve hayata dair bir çok betimleme yapılmış. Yaşamda hepimizin başına gelebilecek, herkesin karşılaşabileceği durumlar anlatılırken kitap da yer alan bazı cümlelerde hayatın içinden çıkmış gibi insanın içine dokunuyor. Bu kitabında birçok kitap gibi öğretici bir özelliği var. Kitap yalın ve anlaşılır bir üslupla kaleme alınmış. Hikayelerin giriş kısmında verilen cinayetle ilgili açıklamalar aslında dolaylı olarak katilin kim olduğunu da ortaya çıkarıyor. Bu yönden gizem biraz eksik kalmış. Katilleri bulmam kolay oldu. Oysaki ben kafamı daha çok karıştırmasını isterdim. Ama akıcı ve sürükleyici olması güzeldi. Kitabı genel anlamda beğendim. Polisiye türüne ilgi duyanlara tavsiye ederim.
Maviye, maviye çalar gözlerin Yangın mavisine Rüzgarda asi, körsem Senden gayrısına yoksam, bozuksam Can benim, düş benim Ellere nesi Hadi gel Gel Ay karanlık
Demirciler Çarşısı Cinayeti – Feodalitenin Çözülüş Romanı
Horasan bozkırlarından kopup aşiretleriyle birlikte Çukurova’ya varan iki büyük ailenin hikâyesidir bu. Bu iki aşiret, Anadolu’nun en bereketli topraklarında yıllar boyu sürecek bir kan...
Demirciler Çarşısı Cinayeti – Feodalitenin Çözülüş Romanı
Horasan bozkırlarından kopup aşiretleriyle birlikte Çukurova’ya varan iki büyük ailenin hikâyesidir bu. Bu iki aşiret, Anadolu’nun en bereketli topraklarında yıllar boyu sürecek bir kan davasının pençesine düşer. Derviş Bey ve Mustafa Bey’in başını çektiği bu iki ailenin kavgası, nesiller boyu süren bir öldürme hırsına dönüşür. Zamanla bu hırs, ailelerin kökünü kurutacak, kasabanın, köylünün, hatta doğanın kaderine bile hükmedecektir.
Cumhuriyet’in ilk yıllarının kanla ve alın teriyle yoğrulmuş Çukurovasında geçen anlatı, yalnızca iki ağa ailesinin mücadelesi değildir; aynı zamanda bir dönemin sosyoekonomik çözülüşünün de romanıdır. Ağalık düzeninin ve feodal yapının yavaş yavaş çözülmeye başladığı, yerini yeni zenginlerin ve kapitalist ilişkilerin aldığı bir geçiş süreci bütün çıplaklığıyla gözler önüne serilir.
Roman, kan davasının etrafında örülmüş çıkar çatışmalarını, toprak kavgalarını, sınıf farklılıklarını ve bireylerin bu girdapta nasıl yok olduklarını çarpıcı biçimde işler. Cinayetler, pusular, intikam planları birbiri ardına gelirken, arka planda tarımsal üretimin makineleşmesi, ekonomik dönüşüm ve modernleşme baskısı da sahneye çıkar.
Yaşar Kemal’in usta kalemi, Çukurova’nın hem insanını hem doğasını destansı bir canlılıkla betimler. Onun muazzam gözlem gücüyle toplumcu gerçekçi duyarlılığı birleştiğinde, doğa adeta insanın vicdanına dönüşür. Kan döküldükçe toprak isyan eder, ağaçlar direnir, atlar şahlanır. Köylülerin alın teriyle yeşeren toprak, efendilerinin hırsı yüzünden çoraklaşır.
Sonuçta Demirciler Çarşısı Cinayeti, yalnızca bir kan davasının romanı değil; boşa dökülen kanın, sömürülen emeğin ve heba edilen umudun ağıdıdır. Yaşar Kemal, bu eseriyle hem feodal düzenin çürümüşlüğünü hem de doğanın adaletini haykıran bir destan yaratmıştır.
Gerçekten de acı çekmiş olabilirsiniz, ama acılarınıza hiç de saygı duymuyorsunuz. Samimisiniz, bununla beraber efendilik eksik sizde; gururunuz yüzünden ufacık bir şeyi mesele yapıp içinizdeki gerçeği ortaya çıkarıyor, değerini düşürüyorsunuz.
Gerçekten de acı çekmiş olabilirsiniz, ama acılarınıza hiç de saygı duymuyorsunuz. Samimisiniz, bununla beraber efendilik eksik sizde; gururunuz yüzünden ufacık bir şeyi mesele yapıp içinizdeki gerçeği ortaya çıkarıyor, değerini düşürüyorsunuz.