Herkese Selamlar,
Kifidia'nın 1.0.1 versiyon güncellemesi yayınlandı. Bu güncelleme ile birlikte yaptığımız değişiklikler;
— Tasarım ve Majör Değişiklikler
— Mesajlaşma arayüzü tamamen yenilendi.
— Mesajlarda “görüldü” bilgisi eklendi.
—...
Herkese Selamlar,
Kifidia'nın 1.0.1 versiyon güncellemesi yayınlandı. Bu güncelleme ile birlikte yaptığımız değişiklikler;
— Tasarım ve Majör Değişiklikler
— Mesajlaşma arayüzü tamamen yenilendi.
— Mesajlarda “görüldü” bilgisi eklendi.
— Mesaj sabitleme ve arşive alma özellikleri eklendi.
— Post silme ve düzenleme özellikleri eklendi.
— Post görünümünde minimal tasarım iyileştirmeleri yapıldı.
— “Yeniden paylaş” seçeneği eklendi.
— Header tasarımı baştan sona yenilendi.
— Header içine “içerik ekle” alanı eklendi.
— Mobil menü tasarımı güncellendi.
— Profil sayfasına izlenen/okunan film ve kitapları filtreleme özelliği eklendi.
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kağıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!
Allah’la samimi oldum geçen...
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kağıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!
Allah’la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
Havı dökülmüş yerlerine yüzümün
Büyük bir aşk yamadım
Hayır
Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
Tesbih tanelerim bitse göz yaşlarım...
Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
Aşk diyorsunuz ya
Ben istemenin allahını bilirim bayım
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Balkona yorgun çamaşırlar asmayı
Ki uçlarından çile damlardı.
Güneşte nane kurutmayı
Ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım
Süt içtim acım hafiflesin diye
Çikolata yedim bir köşeye çekilip
Zehrimi alsın diye
Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz
İlahiler öğrendim.
Siz zehir nedir bilmezsiniz
Zehir aşkı bilir oysa bayım!
Ben işte miraç gecelerinde
Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
Bir şiir aradım.
Geçen üç yıl boyunca
Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
Ülkem olmayan ülkemi
Kayboluşumu aradım.
Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
Bir ters bir yüz kazaklar ördüm
Haroşa bir hayat bırakmak için.
Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
Kimi gün öylesine yalnızdım
Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
Annem
Ki beyaz bir kadındır
Ölüsünü şiirle yıkadım.
Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Acının ortasında acısız olmayı,
Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
Aşk diyorsunuz ya,
İşte orda durun bayım
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
Kendimin ucunda
Öyle ıslak,
Öyle kötü kokan,
Yırtık ve perişan.
Siz aşkı ne bilirsiniz bayım
Aşkı aşk bilir yalnız!
Didem Madak
Seni bulmaktan önce aramak isterim.
Seni sevmekten önce anlamak isterim.
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
Sana hep, hep yeniden başlamak isterim.
Akıl Gözü
Özdemir Asaf
Seni bulmaktan önce aramak isterim.
Seni sevmekten önce anlamak isterim.
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
Sana hep, hep yeniden başlamak isterim.
Akıl Gözü
Özdemir Asaf
Herkes Gibisin
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.
Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim
Kalbimde kalbine yok bile...
Herkes Gibisin
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.
Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artık sen de herkes gibisin
Hissizlerin kitabı… Kitap karakterimiz anne ve babasının vefatından sonra kendisine kalan mirasın sahibi oluyor. Bu mirasın getirdiği zevkler de var. Antika eşyalara, kimsede olmayan kadehlere ve yeni çıkan kitaplara herkesten önce sahip olmak gibi....
Hissizlerin kitabı… Kitap karakterimiz anne ve babasının vefatından sonra kendisine kalan mirasın sahibi oluyor. Bu mirasın getirdiği zevkler de var. Antika eşyalara, kimsede olmayan kadehlere ve yeni çıkan kitaplara herkesten önce sahip olmak gibi. Viyana’nın ışıltılı gecelerine sahip olan bu gencin başkaca bir sorunu vardır ki o da hissiz biri olmak. Başta bu durumu kendisine normal olarak tanımlasa da daha sonradan bu durum kendisini rahatsız ediyor. Bu duruma ilave olarak birliktelik yaşadığı sevgilisinden almış olduğu ayrılık mektubu kendisinde bazı hislerin doğmasına sebep oluyor, hüznün tadını alıyor. İlerleyen sayfalarda tesadüfen gitmiş olduğu at yarışlarındaki yaşadığı olaylar, içindeki başka duyguların da doğuşuna sebep oluyor. Karakter ilk defa başkasının hakkı olan bir eşyayı alıp, onun üzerinden bahis oynayarak para kazanıyor. Kazandığı parayı elinde tutarken hissetmiş olduğu kötülük hissine erişiyor. Bu hissin tadını aldıktan sonra daha fazlasını istiyor ve durumdan oldukça haz alıyor.
O gece birbiri ardına oluşan hisler zinciri içindeki hissizlik duygusunu alıp kendisine farklı bir açıdan bakmasına sebep oluyor. Hatta karakter o gece yaşadığı bu yoğun hisleri kaybetmemek için evine geldiğinde uyumayı bile reddediyor. Ertesi güne uyandığında yaşamış olduğu hislerin geri döndüğüne şahit olan karakter yaşamış olduğu hayatını değiştirmeye karar veriyor. Çevresinde çalışan insanlarla muhabbetini artırıp, onların dertlerini ce sıkıntılarını dinlemeye başlıyor. Hayatına verdiği bu yön ile yeni hislerin hazzına varmış oluyor.
Yazar bu kitabında bizlere duygu ve hislerin yoğunluğunun insan yaşamı üzerindeki etkisini anlatıyor. Bazı okuyucular :)
Keyifli okumalar dilerim …
Giyotin, kulağa oldukça ürkütücü geliyor ki öyle de olmalı. Bir dakika aynı isimli bir yarışma programı vardı, bir televizyon programı neden bir ölüm makinesi ile anılmak istendi asla anlamadım tıpkı insanların her gün neden daha fazla ölüm...
Giyotin, kulağa oldukça ürkütücü geliyor ki öyle de olmalı. Bir dakika aynı isimli bir yarışma programı vardı, bir televizyon programı neden bir ölüm makinesi ile anılmak istendi asla anlamadım tıpkı insanların her gün neden daha fazla ölüm istediğini anlamadığım gibi. Bazı kaynaklar giyotinin Fransız Devrimi ile adını duyurduğunu, bir doktor ve meclis üyesi olan Joseph-Ignace Guillotin tarafından tasarlandığını ve adını buradan aldığını, bazı kaynaklar ise ilk kez Fransa'da değil İngiltere'de kullanıldığını ve sanılanın aksine yaratıcısının Guillotin değil Fransız Cerrahlar Sekreteri Dr. Antoine Louis olduğunu belirtiyor ama kitap ilk seçenek üzerinde duruyor. Komiktir ki giyotin ile idam cezalarının daha "insancıl" infaz edilmesi amaçlanıyor. İdam çok insancıl bu sebeple uygulanması da tabi ki kendisini aşmamalıdır. Kitapta, modern sayılan bu ölüm makinesinin ceza uygulanırken insanlık dışı olayların nasıl sahnelendiği hep birlikte göreceğiz. Not: Dr. Guillotin, aletin ve idam şeklinin kendi soyadıyla anılmasından rahatsız olur ve soyadını değiştirir. Yazarın 1829 yılında yani 27 yaşındayken maruz kaldığı baskılar yüzünden takma ad ile, Paris Greve Meydanı'nda gördüğü ve çok derinden etkilendiği idamın üzerine yazdığı kitabın bir manifesto niteliğindeki önsözünde anlatılan önemli bilgiler üzerinde duralım. Ele alınan ilk konu yazarın kitabı yazma amacıdır. Kitap, şu anki ve gelecekteki bütün suçlular için genel ve kalıcı bir savunma. 'Asıl temyiz mahkemesi olan halkın' önünde insan haklarının savunulmasının ve dile getirilmesinin doruk noktasını temsil eden bir savunma. Bir suçlunun mahkemeye değil giyotin sehpasına, hâkimin önüne değil celladın önüne yerleştirilen ölüm kalım meselesini ele alan bir savunma. Fransa'da idam cezaları bağırılarak ilan edilir ve broşürler satılırdı. Bu broşürlerde idamın saati, yeri, suçlunun kim olduğu gibi bilgiler yer alırdı.
Broşür satanların elde ettiği kazançla ilgili yazar: "Kanla kirlenmiş bu paradan daha iğrenç bir şey düşünebiliyor musunuz?" diyerek bunun ne kadar korkunç olduğunu ifade ediyor.
Bilindiği gibi Victor Hugo idama karşıydı ve bu düşüncesini muhakkak okunması gereken bu cümleler ile etkili bir şekilde anlatıyor: "Yargılayanlar ve mahkûm edenler ölüm cezasının toplumdan kendisine zarar veren ve daha sonra da zarar verebilecek olan birini uzaklaştırmanın önemi nedeniyle gerekli olduğunu söylüyorlar. Sadece bu söz konusu olsaydı, müebbet hapis cezası yetecekti. Öldürmek neye yarar? Hapishaneden kaçılabileceğini söyleyerek itiraz edeceksiniz, öyle değil mi? Nöbetçileriniz görevlerini iyi yapsınlar. Demir parmaklıkların sağlamlığına güvenmiyorsanız, hayvanat bahçelerini açmaya nasıl cesaret ediyorsunuz?
Zindancının yeterli olduğu yerde cellata gerek yoktur. İnfazların gösteri haline dönüşmesinin beklenen etkiyi yaratmadığını, halkı eğitmediğini, içindeki bütün duyarlılığı ve erdemi yok ettiğini ileri sürüyoruz. Bu infaz kime örnek olur?
Bu adamın boynunu kestiğiniz darbenin sadece onu öldürdüğünü, babasının, annesinin, çocuklarının bu durumdan hiç etkilenmeyeceğini mi sanıyorsunuz? Hayır, onun kellesini uçururken bütün ailesini de öldürüyorsunuz. Ve yine masumları yok ediyorsunuz. Size bütün bu adamların yaşamasının bize ne zararının dokunacağını soruyorum. Fransa'da herkesin solumasına yetecek kadar hava yok mu?" Kitap, önsözden sonra 'TRAJEDİ HAKKINDA BİR KOMEDİ' bölümü ile devam ediyor. Bu 3.baskıda da yer alan diyalog türündeki önsöz. Burada toplumun cellatlık görevini esere yönelttiği siyasi, ahlâki ve edebi eleştiriler ile nasıl yerine getirdiğini görüyoruz. Bakınız burada çok absürt bir duruma tanıklık ediyoruz.
Giyotinli idamlar, idam yerine toplanan kalabalığın popüler bir eğlencesiydi hatta anne babalar çocuklarını da izlemeleri için getirirlerdi. 1984 kitabından da hatırlarsınız çocuklar idamı izlemeye gitmek için adeta ebeveynlerini tehdit ederdi. Korkunç.. İdam o kadar çok tekrarlanıyordu ki halk için sıkıcı hale geldi. Şimdi burada asıl değinmek istediğim konu şu: Dönemin insanları Victor Hugo ve Bir İdam Mahkûmunun Son Günü eserini eleştirirken yazarın kötü yürekli biri olduğunu hatta mahkûm edilmesi gerektiğini ifade ediyorlar. Kitabın ise iğrenç, insanı hasta eden, kâbus görmeye sebep olan, dehşet verici, naif duygulara engel olan, korkunç etkiler yaratan, toplumsal düzeni yıkıcı etkiye sahip olduğuna dair cümleler sarf ediyorlar.Asıl dehşet verici olan bu cümleler ve insanlar. Bunu kanıtlar nitelikte cümleler sunmak istiyorum iki konuşmacıdan. 1. Konuşmacı: "Ahlâki değerlerin her geçen gün yozlaştığını kabul etmek gerekir. Tanrım, ne iğrenç bir düşünce! İnfaz gününü, ölüme mahkûm olmuş bir adamın fiziki acılarını, yaşadığı manevi işkenceleri, tek birini bile atlamadan araştırmak, çözümlemek! Bu acımasızlık değil mi?" 2. Konuşmacı: "Kimsenin okuyucusuna yaşanan fiziki acıyı aktarmaya hakkı yok. Bu roman tüylerinizi diken diken ediyor. Okuduktan sonra iki gün yataktan kalkamadım." Şimdi önce kitap ile ilgili konuşmalarının üzerinde
Çavdar Tarlasında Çocuklar”, büyümekten korkan bir ruhun dünyaya tutunma çabasıdır. Holden, yalnızca bir genç değil; masumiyeti korumak isterken kendi içindeki boşluğu seyreden bir aynadır. Roman, kaybolmakla korunmak arasındaki ince çizgide,...
Çavdar Tarlasında Çocuklar”, büyümekten korkan bir ruhun dünyaya tutunma çabasıdır. Holden, yalnızca bir genç değil; masumiyeti korumak isterken kendi içindeki boşluğu seyreden bir aynadır. Roman, kaybolmakla korunmak arasındaki ince çizgide, insanın kendine dönük en dürüst itirafını fısıldar.