Geri
Hepimiz Gökyüzü Olmak İstedik 4 - Efsaneler ve ...

Hepimiz Gökyüzü Olmak İstedik 4 - Efsaneler ve ...

Hepimiz Gökyüzü Olmak İstedik 4 - Efsaneler ve ...

0.0
PUAN
0
İNCELEME
6
ALINTI
Hazinesi ol okyanusun!   Tanrıçalar, düelloları hepsinin sonunu getirecek bir oyuna çevirdiğinde, kılıçların yanı sıra aklın ve iradenin çarpıştığı bir ölüm dansı başlar.   Sınırların ötesinden gelenler, lordları ve vârisleri yerinden etmek için kan dökmeye hazır.   Su Krallığı kayıp uygarlığı ve tahtını geri istiyor. Nova kapıyı açmak istiyorsa zor bir seçim yapmalı. Ateş Krallığı harlanırken Hava Krallığı’ndan gelen beklenmedik haber mücadelenin seyrini değiştirir. İsyan etmek için an kollayan Toprak Krallığı boyun eğmemekte kararlı.   Arenada, suların altında, aklında ve kalbinde herkesi kurtarmaya çalışan Nova, ilk ve son savaşı için tüm gücünü kullanmak ve kim olduğunu kabul etmek zorunda.(Tanıtım Bülteninden))

Henüz inceleme eklenmemiş.

İsmin Nova, aklı beş karış havada bir insanım. Kendimle ilgili söyleyebileceğim tek şey bunlar olurdu. Çok değil, bir süre önce bu kadardım. Bir damla kadar.
İsmim Nova ama ne ismim tesadüf ne de cismim. Gökyüzünün titizlikle işlediği bir yazgının en dolambaçlı haliyim. Hem ismim kimlik hem cismim. Hepsi ve hiçbiriyim.
İsmim Nova.
Gökyüzü Tanrıçasının kızıyım. Gökyüzünün yeryüzündeki elçisiyim. Yaşadığım boyutta erişilebilecek ve ulaşılabilecek en büyük güç kaynağıyım. Ve bunu öğrenene dek defalarca düşecek, okyanusları taşırmaya yetecek kadar gözyaşı dökecek, herkese ihanet edecek ve herkes tarafından ihanete uğrayacaktım.
İsmim Nova.
Karışırım gökyüzüne ve karanlıklarda dahi parlarım.
Açığa çıkan büyük bir enerjinin tek karşılığıyım.
Ansızın parlayan ve göz alan bir ışık patlamasıyım.

Masal nasıl bitiyordu?"
"Ejderhanın ruhu azat edilir ama onu özgür bırakan kişiye zincirlenir."
"Ruhunuz kalbimde güvende Lordum."
"Döndük dolaştık, yandık, kavrulduk ama yine sende tutuklu kaldık.

Ateş Lordu gökyüzüne doğru elini uzattı, artık kanatları vardı, artık geceye ve güne dokunabiliyordu ama artık yıldız orada değildi. Boşluğu, sadece boşluğu kavrayan parmaklarını sıktığında gözlerinden yaşlar süzüldü. Üst üste gözlerini kırpıştıran mavilikler yoktu, neşeli kıkırdamalar yoktu, gelecek ihtimali ve bedellerin mükafatı da nihai sonucu da yoktu. Sadece yokluğu vardı.
"Gela!" diye feryat etti. Eteklerine dolanan küçük bir çocuk gibi ağladı. "Onu bana geri ver, Gela..."
Hareket edemedi. Bir adım daha atamadı ve kendini bıraktı.
Gökyüzünden aşağı.
Yıldızı yoksa gökyüzünün ne anlamı vardı?

Daren etrafına baktı ve bir asır önceyi anımsadı.
Bir asır önce yetişememişti, bir asır sonra yetememişti.
Sonsuz yaşama sahipsen, sonsuz kayıplar da yaşarsın.

Gökyüzünden böyle görünüyor olmalıydı. Sonsuz ve sınırsız gökyüzünden bu şekilde görünüyor olmalıydık. Hepimizin başını kaldırıp baktığı ve baktığında belki umut belki huzur bulduğu manzara bize baktığında ne görüyordu? Bulutları, yıldızları, Ay'ı ve Güneş'i içine sığdıran gökyüzü bir türlü sığamayışımızı izlerken ne düşünüyordu? Saldırgan bir kötülük. Galaksiye sonsuz zaman ve mekan sığıyordu, biz bir avuç aptal kendimize dünyayı dar ediyorduk.

Ben sana küsmüştüm, senin haberin yoktu."
"Ben sana mahvolmuştum, senin haberin vardı.