Geri
Bir İdam Mahkumunun Son Günü

Bir İdam Mahkumunun Son Günü

Bir İdam Mahkumunun Son Günü

4.0
PUAN
1
İNCELEME
3
ALINTI
Çocukluğunda fazlasıyla yara alan ve on yedi yaşında Koza tarafından Ekip’e dahil edilen Helin Aktan, son görevi için ajan olarak Sokak Nöbetçileri’nin yanına gönderilir fakat çıkmış olduğu bu yolda kendisi kadar yaralı beş kişiyle tanışacağından habersizdir. Ummadığı ve tanımadığı bir tabloyla karşılaşır: Sokaklarda büyümüş bir aile vardır karşısında. Ailenin lideri ve beyni olan Yankı, gücü ve merhameti olan Bartu, bacakları ve sessizliği olan Lâl, elleri ve rengi olan ikizler Mutlu ile Işık... Kendi benliğini kaybettiğini onlarda gördüğü parçalarla fark eden Helin, eline bir fırça alıp kendisini yavaş yavaş bu tabloya yerleştirmeye başlar. Daha önce hiç tanımadığı ve ilk defa karşılaştığı aşk, onu bu tabloda beklemektedir.'Ne olacak senin bu durmadan titreyen sesin? Durmadan titreyen ellerin ve dizlerin? Helin, ne yapacağım ben seninle?'Biz altı yetişkin. Yaşlarımız yirminin üzerinde. Biz altı çocuk. Yaşlarımız onun altında. Biz her ikisiydik.Onlar benim ilk oyun arkadaşlarımdı, ilk çocukluk hayallerimin mimarları ve ilk gerçek eğlencelerim.Sokak Nöbetçileri benim her parçam olmaya başlamıştı, minnettarlığımın artık ölçüsü olamazdı.    (Tanıtım Bülteninden)  )
admin
admin 12.11.2025 08:10
4/5
Giyotin, kulağa oldukça ürkütücü geliyor ki öyle de olmalı. Bir dakika aynı isimli bir yarışma programı vardı, bir televizyon programı neden bir ölüm makinesi ile anılmak istendi asla anlamadım tıpkı insanların her gün neden daha fazla ölüm istediğini anlamadığım gibi.

Bazı kaynaklar giyotinin Fransız Devrimi ile adını duyurduğunu, bir doktor ve meclis üyesi olan Joseph-Ignace Guillotin tarafından tasarlandığını ve adını buradan aldığını, bazı kaynaklar ise ilk kez Fransa'da değil İngiltere'de kullanıldığını ve sanılanın aksine yaratıcısının Guillotin değil Fransız Cerrahlar Sekreteri Dr. Antoine Louis olduğunu belirtiyor ama kitap ilk seçenek üzerinde duruyor.

Komiktir ki giyotin ile idam cezalarının daha "insancıl" infaz edilmesi amaçlanıyor. İdam çok insancıl bu sebeple uygulanması da tabi ki kendisini aşmamalıdır. Kitapta, modern sayılan bu ölüm makinesinin ceza uygulanırken insanlık dışı olayların nasıl sahnelendiği hep birlikte göreceğiz.

Not: Dr. Guillotin, aletin ve idam şeklinin kendi soyadıyla anılmasından rahatsız olur ve soyadını değiştirir.

Yazarın 1829 yılında yani 27 yaşındayken maruz kaldığı baskılar yüzünden takma ad ile, Paris Greve Meydanı'nda gördüğü ve çok derinden etkilendiği idamın üzerine yazdığı kitabın bir manifesto niteliğindeki önsözünde anlatılan önemli bilgiler üzerinde duralım. Ele alınan ilk konu yazarın kitabı yazma amacıdır. Kitap, şu anki ve gelecekteki bütün suçlular için genel ve kalıcı bir savunma. 'Asıl temyiz mahkemesi olan halkın' önünde insan haklarının savunulmasının ve dile getirilmesinin doruk noktasını temsil eden bir savunma. Bir suçlunun mahkemeye değil giyotin sehpasına, hâkimin önüne değil celladın önüne yerleştirilen ölüm kalım meselesini ele alan bir savunma.

Fransa'da idam cezaları bağırılarak ilan edilir ve broşürler satılırdı. Bu broşürlerde idamın saati, yeri, suçlunun kim olduğu gibi bilgiler yer alırdı.
Broşür satanların elde ettiği kazançla ilgili yazar: "Kanla kirlenmiş bu paradan daha iğrenç bir şey düşünebiliyor musunuz?" diyerek bunun ne kadar korkunç olduğunu ifade ediyor.
Bilindiği gibi Victor Hugo idama karşıydı ve bu düşüncesini muhakkak okunması gereken bu cümleler ile etkili bir şekilde anlatıyor:

"Yargılayanlar ve mahkûm edenler ölüm cezasının toplumdan kendisine zarar veren ve daha sonra da zarar verebilecek olan birini uzaklaştırmanın önemi nedeniyle gerekli olduğunu söylüyorlar. Sadece bu söz konusu olsaydı, müebbet hapis cezası yetecekti. Öldürmek neye yarar? Hapishaneden kaçılabileceğini söyleyerek itiraz edeceksiniz, öyle değil mi? Nöbetçileriniz görevlerini iyi yapsınlar. Demir parmaklıkların sağlamlığına güvenmiyorsanız, hayvanat bahçelerini açmaya nasıl cesaret ediyorsunuz?
Zindancının yeterli olduğu yerde cellata gerek yoktur. İnfazların gösteri haline dönüşmesinin beklenen etkiyi yaratmadığını, halkı eğitmediğini, içindeki bütün duyarlılığı ve erdemi yok ettiğini ileri sürüyoruz. Bu infaz kime örnek olur?
Bu adamın boynunu kestiğiniz darbenin sadece onu öldürdüğünü, babasının, annesinin, çocuklarının bu durumdan hiç etkilenmeyeceğini mi sanıyorsunuz? Hayır, onun kellesini uçururken bütün ailesini de öldürüyorsunuz. Ve yine masumları yok ediyorsunuz. Size bütün bu adamların yaşamasının bize ne zararının dokunacağını soruyorum. Fransa'da herkesin solumasına yetecek kadar hava yok mu?"

Kitap, önsözden sonra 'TRAJEDİ HAKKINDA BİR KOMEDİ' bölümü ile devam ediyor. Bu 3.baskıda da yer alan diyalog türündeki önsöz. Burada toplumun cellatlık görevini esere yönelttiği siyasi, ahlâki ve edebi eleştiriler ile nasıl yerine getirdiğini görüyoruz. Bakınız burada çok absürt bir duruma tanıklık ediyoruz.
Giyotinli idamlar, idam yerine toplanan kalabalığın popüler bir eğlencesiydi hatta anne babalar çocuklarını da izlemeleri için getirirlerdi. 1984 kitabından da hatırlarsınız çocuklar idamı izlemeye gitmek için adeta ebeveynlerini tehdit ederdi. Korkunç.. İdam o kadar çok tekrarlanıyordu ki halk için sıkıcı hale geldi. Şimdi burada asıl değinmek istediğim konu şu: Dönemin insanları Victor Hugo ve Bir İdam Mahkûmunun Son Günü eserini eleştirirken yazarın kötü yürekli biri olduğunu hatta mahkûm edilmesi gerektiğini ifade ediyorlar. Kitabın ise iğrenç, insanı hasta eden, kâbus görmeye sebep olan, dehşet verici, naif duygulara engel olan, korkunç etkiler yaratan, toplumsal düzeni yıkıcı etkiye sahip olduğuna dair cümleler sarf ediyorlar.Asıl dehşet verici olan bu cümleler ve insanlar. Bunu kanıtlar nitelikte cümleler sunmak istiyorum iki konuşmacıdan.

1. Konuşmacı: "Ahlâki değerlerin her geçen gün yozlaştığını kabul etmek gerekir. Tanrım, ne iğrenç bir düşünce! İnfaz gününü, ölüme mahkûm olmuş bir adamın fiziki acılarını, yaşadığı manevi işkenceleri, tek birini bile atlamadan araştırmak, çözümlemek! Bu acımasızlık değil mi?"

2. Konuşmacı: "Kimsenin okuyucusuna yaşanan fiziki acıyı aktarmaya hakkı yok. Bu roman tüylerinizi diken diken ediyor. Okuduktan sonra iki gün yataktan kalkamadım."

Şimdi önce kitap ile ilgili konuşmalarının üzerinde
Detaylı İnceleme

Çünkü, itiraf edeyim, hâlâ umutluydum... Şimdi Tanrı'ya şükür, hiç umudum kalmadı.

●"Bir kadın, bazen vicdan demektir."

●"Zindancının yeterli olduğu yerde cellada gerek yoktur."

●"İntikam almak bireyseldir, cezalandırmak Tanrının işidir."

(önsöz)

İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkûmdurlar.