Kendi kendime kaç kere “artık bitti” dedim, hatırlamıyorum. Bazen sesli söyledim, bazen içimden fısıldadım, bazen de sadece gözlerimle sustum. “Unutacaksın” dedim. “Eskisi gibi hissetmeyeceksin, artık kendin için yaşayacaksın.” Gece boyunca cesaretle kurduğum cümleler, sabah güneşin doğmasıyla cesaretini yitiriyor. Sabah olduğunda, onu gördüğümde, bütün cümlelerim titriyor; aklımın aldığı her kararı kalbim tek hamlede bozuyor. Ben onu her gördüğümde, içimde bir yer sızlıyor. O kimseye bakmıyor belki, farkında bile değil… Ama ben onun farkında oluşumun bedelini her gün yeniden ödüyorum. O etrafa bakıyor, ben içime. O sadece geçiyor, ben içinde kalıyorum. Düşüncelerim birbirine çarpıyor; mantığım geri çekiliyor, kalbim sahnenin tam ortasına geçiyor. Kendime kızıyorum… “Bu kadar zor olmamalı,” diyorum. “Bir insanı bu kadar düşünmek, bu kadar hissetmek, bu kadar içinden sökülmemek… Normal değil.” Ama sonra anlıyorum. Asıl acıtan onu sevmek değil; imkânsızlığını bile bile hâlâ seviyor oluşum. İçimden geçen cümleler hep yarım kalıyor. Sanki hislerim, söylemekten utandığı şeyleri susarak anlatıyor. Kalbim bazen öyle ağırlaşıyor ki, taşımayı beceremiyorum; içinde ona dair ne varsa, taşarak dışıma sızıyor. Susuyorum… Çünkü ben konuşsam, dünya anlayamaz. Ben konuşsam, kelimeler yetmez. Ama ben konuşmasam, içim beni yer bitirir. Ve belki de en acı olan şu: Biz hiç başlamadık ki, bittik diyeyim. Biz hiç “biz” olmadık ki, “kaybettik” diyeyim. Ama ben kaybettim yine de. Yarım kalan bir ihtimali, hiç doğmamış bir ihtimali, yaşanmamış ama içimde büyüyen bir ihtimali kaybettim. Biliyor musun… Ben seni hiç unutmadım. Ama belki de hiç gerçekten sahip olamadım. İmkânsız olduğunu bile bile içimde sakladığım sessiz bir yangındın sen. Ve ben bu yangına hiçbir zaman su dökmedim. Çünkü bazen insan, acısının bile elini bırakmak istemiyor. 🖤. ~SOKAK LAMBASI🤍
Genel
Yorumlar (3)
Yorum yapmak için giriş yapın